
Bilmiyorum siz de benim gibi başka kimsenin aklına gelmeyecek, garip garip şeylerden etkilenir misiniz? Mesela kargalar, bulutların aldığı ilginç biçimler, akşam saatlerinde yer şekillerinin oluşturduğu tuhaf görüntülere uçaktan bakmak, bir sahafta eski bir kitabın üzerinde yazan isimden onun hayatına dair hayaller kurmak, eski Osmanlı köylerindeki kapı tokmakları (inanmazsınız ahalisinin insan görünce kaçtığı günlerde Bursa’daki Cumalıkızık köyünün kapı tokmaklarının ucuz makinemle çekilmiş bir yığın fotoğrafı var arşivimde. Zaten Barselona’da Gaudi’nin evinde de sandık menteşelerine hayran kalmıştım. Ama inanın müthişti; ejderha şeklinde.) veeee ilginç çatılar.
Ben çatının şarap gibi yıllanmışını severim. Liken ya da yosunların sardığı, rengi atmış çatıların hatırlattığı o yaşanmışlık çok etkiler beni. (Büyükada’ya giderseniz eski köşk çatılarına bakın mutlaka.)
Avrupa’nın çok kar alan Alp çevresindeki çatıların da ayrı bir güzelliği vardır. Kar tutmasın diye dik yapılan bu çatıların kapladığı büyük derinlikten yararlanmak isteyen ahali, pencereler açarak, buraya da (daha ziyade hizmetliler ve düşük gelirliler için) küçük daireler yapmış. Çocukluğumuzun tek kanallı TRT günlerinde, Bayan Rottenmeier’in Heidi’yi tıktığı bu çatı katları (oralarda farelerle arkadaş olup kadını delirtirdi kızımız) o zamandan beni etkilemiştir.
Burada sizinle 2009 yılında, oğlumun hukuk eğitimi aldığı Strazburg’daki Ortaçağ Müzesi’nin pencerelerinden çektiğim bir kaç çatı fotoğrafını paylaşıyorum. Bir gün yolunuz Strazburg’a düşerse müzeyi gezmenizi de tavsiye ederim.
Büyük katedralin hemen yanında, sevimli ve Ortaçağ meraklılarının hoşuna gidecek bir müze. (Elbette çok daha iyi Ortaçağ müzeleri var. Mesela benim gözdelerim Nürnberg Kalesi/Almanya, Musée de Cluny Paris/Fransa, Bolonya Ortaçağ Müzesi/İtalya)
Strazburg Ortaçağ Müzesi’nde elbette kapı kilidi fotoğrafı da çektim ama, müzeden bir tek eser koyacağım için ilginç bir sandalyeyi görmenizi isterim.